Başlık benim tarafımdan değil, Muğla'da yaşayan Cumhuriyet Halk Partisine gönül vermiş insanlar tarafından yazıldı. Zira son yaşananların ardından en çok kullandıkları cümle bu
Akıllarına gelmeyenin başlarına geldiğini, parti meclis üyelerinin bile bir rant, bir menfaat savaşına döndüğünü, taa İstanbul'dan siparişle parti meclis üyesi dayatması yapıldığını savunuyorlar. İlçenin ilin sadece 2-3 isim hakkı olduğunu geri kalanların hepsinin mevcut tepeden inme adayları gibi örgütten bağımsız, onaysız dayatma isimlerden oluştuğunu iddia ediyorlar.
İstifa depreminin nedeni; parti içinde can damarı çatlayan demokrasi, adalet ve liyakat! Sebep olan isimleri Muğla biliyor, onlar da kendilerini, yazımda yer vermeyi gereksiz buluyorum! İsim yazınca daha önceki yazıda da belirttim kolaya kaçıp yazarın adayla husumeti var anlıyor bir güruh! Oysa derdimiz vatan derdimiz toprak! Bana ne Ali'den Ayşe'den. Ben vatanıma yapılanları, ezip geçilmeye çalışılan kavramları irdeliyorum. Kırk kez yazmak gerekirse, kırk kez yazacağım bunu. Çünkü hani birçok şeyden illallah dedim de en çok da bu anlayışla mücadele ediyorum!
Bodrum CHP'de ilçe örgütü liste tartışması yüzünden istifa formlarını doldurmuş haldeyken, bir fısıltı var. Bence önemli bir iddiayı taşıyor koynunda. Kulaktan kulağa şu cümle dolaşıyor "istifa ederlerse siyasi onurlarını ve itibarlarını korurlar yoksa bu saatten sonra bu ateş zaten sönmez"
Allah aşkına "Atatürk'ün Partisi" diye vatandaşa sürekli anons edilen bir siyasi partinin düştüğü duruma, hakkındaki iddialara bakar mısınız?
İki ailenin hegemonya savaşının Muğla'yı kalesi gören siyasi partinin itibarını nasıl zedelediğine inanmak bile istemiyor insan. Hem de ne için? Pazarlık siyaseti gün yüzüne çıktığı için! Ancak yazık ki inanamasak da yaşıyoruz.
Hep yazdım, hep uyardım. Halkı duyan olmadığı gibi anlaşılan bizi de okuyan yok! Belki de güç zehirlenmesinden duyma kaybı yaşıyorlar bilmiyorum. Öyleyse de ne diyelim "geçmiş olsun!"
CHP seçmeni sadıktır, doğru. Ancak aynı zamanda okuma kültürü yüksektir. Göz göre göre yapılanlara kayıtsız kalacak bir seçmen değildir.
Demokrasiye ket vurmak, liyakati hiçe saymak, derebeylik sistemini dayatmak ve onu şehre bir virüs gibi yaymak isteyenlere kayıtsız ve duyarsız kalmaz!
Evet oyları sağ tandanslı hiçbir partiye gitmeyebilir. Ama bağımsızlara bakar, diğer sol görüşlü partilere bakar ve kendine mutlaka bir alternatif yaratır. Sandıktan el çekip sözü tamamen güç merkezlerine bırakacak kadar düşmez. Direnmeyi, vazgeçmemeyi ses değil söz yükseltmeyi bilir.
Eminim bir yerlerde kimi destekleyeceklerini bulmaya çalışıyorlardır. İsyan ettikleri antidemokratik uygulamalara, demokrasinin namusu sandığa küserek tepki vermezler. Tepkileri en iyi bildikleri işi yani örgütlenmeyi başarıp mutabık kaldıkları çözüme katkı sunacağında hem fikir oldukları adayları destekleyerek olacaktır diye düşünüyorum.
Son söz Mustafa Kemal Atatürk'ün;
"Ben zannediyorum ki, millet fertlerinin hiç birinden fazla yüksekliğe sahip değilim. Bende fazla girişim görüldüyse bu benden değil, milletin bileşkesinden çıkan bir girişimdir. Sizler olmasaydınız, sizlerin vicdanî eğilimleriniz bana dayanak noktası teşkil etmemiş olsaydı; bendeki girişimlerin hiçbiri olmazdı. Millete ait meziyetleri yalnız şahıslara bırakan anlayış, eski idarelerin sistem ve usul meselesinden doğuyordu. Vaktiyle mevcut devlet ve devletlerin kuruluş şekli, sadece bir şahsın menfaatlerini ve arzularını tatmine yönelmiş idi. Şahısların bu arzu ve emellerine hizmet eden millet, gösterilen büyüklüklerin şerefinden asla payını alamaz, ancak hata ve beceriksizlik olursa onlar millete yüklenirdi. Bugün bu hâl mevcut değilse, millet kendi büyüklüğünü olduğu gibi dünyaya göstermişse, fazlalık bende değil, bugünkü idarenin niteliğindedir. Bu şekil mevcut oldukça, bu mevkie çıkacak herkesin yapacağı şey bundan başka türlü olamaz."
Haydi selametle...