Sevgili dostlar, "Ters Köşe"de bu hafta sizlere yaşadığım, tanık olduğum bir olayı anlatacağım. Siz siz olun, insanlara her zaman "acaba" ile yaklaşın. En güvendiğiniz, en samimi gördüğünüz, en zararsız görünen insan dahi 180 derece farklı olabilir.
Beni bilen bilir. Gerek gazeteciliğe başlamadan önce gerek gazetecilik hayatımda her zaman Devletçi oldum. Devletin, polisin, askerin hakkını aradım, savundum. Bu üç kutsala yanlış yapan kim olursa olsun karşısında durdum. Tabi son yaşadığım olayda olduğu gibi her zaman çürük elmalar denk gelebilir. Kurumlarımıza sahip çıkalım fakat insanlara her zaman temkinli yaklaşmakta fayda var. Bazı insanlar duruşlarını, çizgilerini savunurken bazı insanlar ısrarla çiğ süt emdiklerini kanıtlama gayretinde oluyor.
Geçtiğimiz aylarda bölge gündemi Dalaman'daki orman operasyonu ile çalkalandı. Malum, iddialar da, kanıtlar da, işlenen suçlar da büyük. Bu dönemde, "mangalda kül bırakmayan", devletçiliğini, vatan sevgisini dilinden düşürmeyen biri vardı ve son yaptığı olayı öğrenene kadar duruşundan dolayı kendisine saygı da duyardım. Fakat bu operasyon sürecinde farkında olmadan bir betoncunun intikam aracı olan bu şahsın operasyondan sonraki süreçte tayini çıktı.
Devletçi olan bu arkadaşımız tabiki tayininin arkasında operasyondan dolayı rantına çomak sokulan biri ve ya birilerinin olduğunu anladı fakat son ana kadar asla geri adım atmayacağını daha da üstlerine gidip bu rantı bitireceğini falan söylüyordu.
Peki sonra ne mi oldu? Olan şu, bu "Devletçi" arkadaş betoncunun rant ve rüşvet çemberindeki şahıslardan intikam almak ve tabiri caizse ayar vermek için kullanıldığını dahi anlamadı. (Çünkü, betoncu çevresine operasyonu kendisinin başlattığını falan söylemiş) Bununla da kalmayan "Devletçi" arkadaş, tayininin çıkmasına neden olan rantçılar ile masaya oturmak istiyor. Sebep? Tabi ki başka bir yere tayin edilmemek. E öyle ya, biri sizi bir yere göndertebiliyorsa, olduğunuz yerde kalmanızı da sağlayabilir.
Şimdi ne oldu "Devletçi" duruşa, karaktere? Tayin korkusu daha mı ağır bastı bazı değerlere?
İşin trajikomik tarafı şu;
Bu rant çemberinin içinde," Devletin bekası için, halkın ve devletin çıkarları için kanımızın son damlasına kadar mücadele edeğiz" diyenlerin de aslında bir yerlere ayar verdiğini biliyorum. Zaten tüm bu operasyon sürecinde ve sonrasında, rantın ve rüşvetin için de olan, alan da veren de rantı götüren de birbirine aba altından sopa göstermeye çalışıyor. Rüşvet verip iş kuran ama yine aynı rüşveti tekrar vermediği için işi bozulan "intikam" derdindeyken, konuyla alakası olmayan rantın içine girip pastadan kendine pay alma gayretinde. Rantı götüren de, "aman düzenimiz bozulmasın, bize iş çıkaranın ayağını kaydıralım" çabasında.
Hikayeyi başından sonuna bilenlerin midesini bulandıran bu "çıkar savaşları" hakkında komik ve detaylı kesitleri daha sonraki yazılarda anlatırım.
Başta dedim ya sevgili dostlar. Karşınızdaki, insan olduğu sürece asla "asla" demeyin. En güvendiğiniz, saygı duyduğunuz insan dahi topun ağzına kendileri geldiği zaman düşman saflarına geçiveriyor.
Devletin kurumlarında, makamlarında, devletin verdiği güç ve sıfatla iş yapanların bile sadece canlarının istediği yerde kalabilmek için "Devleti" satmalarına diyecek söz bulamıyorum. Ama bir şeyler demezsem de içimde kalacaktı.
Satmak diyorum, yanlış anlaşılmasın. Ama devlete, yasaya, mevzuata, yönetmeliğe rağmen/karşı devletin ve halkın menfaatlerini zarara uğratan rantçılarla kendi menfaatiniz için masaya oturursanız benim için Devleti de, Halkı da satmış olursunuz.
Efendiler, sizden beklenen masaya oturup kişisel kazanımlarınız için pazarlık yapmanız değil. Size verilen güç ve sıfatla Devleti, Halkı ve bu ikisinin çıkarlarını savunmanız.
Bir de kendilerine "Devletçi" demezler mi...
Hayat, 'ŞEREFLE' bitirilmesi gereken en asil görevdir.