Atatürk'ün ışığında, Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yılında bir aradaydık. Unutulan değerlerimizi yeniden hatırladık. Cumhuriyetimiz ilelebet yaşayacak!
Türkiye Cumhuriyeti ikinci yüzyılının ilk sabahında güne "Umutsuz durumlar yoktur. Umutsuz insanlar vardır. Atam hiçbir zaman umutsuz olmadı biz de umutsuz değiliz şükürler olsun." diyerek uyandık, eminim birçoğumuz.
Anıtkabir'in açılışını beklerken 3 yaşında bir Yiğit çıktı. Andımızı okuttu hepimize. Üstelik kurgu değildi hiçbir şey. Herkes önce onu dinledi sonra onun söylediklerini içtenlikle tekrarladı. Meğer ne çok özlemişiz.
Milli Savunma Bakanlığı verilerine göre 29 Ekim 2023'te yeni bir rekor kırıldı; Anıtkabir ziyaretçi sayısında. Hepimiz Atamızın önünde and içtik böylece hem de defalarca.
İstiklal Marşımızın iki kıtasını bir türlü akıllarında tutamayanlara inat, yediden yetmişe 10 kıtasıyla İstiklal Marşımızı okuduk. "Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın!" diye haykırdı bir amca köyünden çıkıp, ardından döpiyesli şehirli bir hanımefendi attı kendini ortaya "siper et gövdeni dursun bu hayasızca akın" diye seslendi kucağında 4 aylık bebeği ile...
Bakın bu kutlama farkındalıklarla doluydu. İkinci Dünya Savaşı sırasında dünyada 56 ülkenin var olduğunu hatırlattı bir emekli albayımız ve dedi ki: "Birinci Dünya Savaşı'nda birebir savaştığımız ülkelerde dahil olmak üzere 45'i ile dosttuk biz."
Emperyalizmin açgözlülüğü sayesinde ateş çemberine dönmüş etrafımızda bugün olanları konuşurken ben Uğur Mumcu'nun sözünü hatırlatarak "Ortadoğu’da kimin ne zaman kiminle dost, kiminle düşman olacağı belli değildir. Ortadoğu, kum ve petrolün oluşturduğu bir çamur deryasıdır. Türkiye, bu çamurun uzağında durmalıydı. Ancak ABD siyaseti buna izin vermedi." dedim. Bir Gazimiz dedi ki: "Evet. Türk Medyasının olması gereken yer belliydi. Maruz kaldığımız yanlış diplomaside gazetecilik vasfını yitirenlerin de payı yadsınamaz. Sizlere çok büyük iş düşüyor kızım."
Konuşmayı yeni öğrenen evlatlar "ben Atatürk'ümü çok sefiyoyum" diye söz yükseltti. 87 yaşındaki Kadife Teyzem çıkmış gelmiş Afyon'dan. Bir elinde bastonu, bir elinde bir buket gül "100.yıl bir daha nasıl görürüm" diye düşünerek tek başına gelmiş Anıtkabir'e.
Kimler yoktu ki...
Hepimiz o huzurdaydık. Kimimiz İzmir Gündoğdu 'da, kimimiz İstanbul'un yedi tepesinde, Muğla'nın 13 ilçesinde, Türkiye'nin dört bir yanında ellerimizde bayraklar, fenerlerle sokaklarda, meydanlardaydık. Geçmiş ve gelecekle...
Ata'ya hasret büyüktü en az minnetimiz kadar. Nene Hatun, Gördesli Makbule, Behiç Erkin, Seyit Onbaşı, Sabiha Gökçen, Ahmet Taner Kışlalı, Vecihi Hürkuş, Salih Bozkurt hepimiz. Kimimiz eserleri, kimimiz milli mücadeledeki zaferleri ile, Mustafa Kemal Atatürk ise fikirleriyle.
Kutlamayı yaparken meydanda sorularımız da vardı? Cumhuriyet ne kadar yaşıyor? Biz onu ne kadar koruyabildik? Şimdi neler yapılmalı, nereden başlamalı?
Türk Ordusu, millet için ne demek? Yerel yönetimler neden önemli ? Milli bayramlar halkla kutlanırsa neler olur? Milli birlik ve beraberlik neden gerekli? Neden bölündükçe bölünmüşüz?
Anıtkabir'de dün kara çarşaflısı da vardı. Başörtülü bacım da oradaydı. Kafasında sarık olan dedem de "ben Atamın izindeyim" dedi. Demek ki şekil bir şeyi simgelemiyor. Kimisi hatimlerle geldi. Hatim duasını yaptı. Kimisi çerağını uyandırdı.
Atamın bir videosu var. Ekranlarda sürekli dönen. Etrafında koruma ordusu yok. Bir vatandaş şeftali yiyor suyu sıçrıyor üstüne. Yine bir bayram kutlama telaşı var. Vatandaş mahcup geliyor yanına. Kendi eliyle silip omzunu "olur böyle şeyler, sorun değil çocuk " diyor.
Sigara içtiği için önüne konan kül tablasına, kendi sigarasını söndüren vatandaşlar var çevresinde ada vapurunda. Atam da rahat halkın içinde, nasıl rahat ediyorsa öyle oturuyor. Aile içinde olduğundan emin. Ayrı gayrı yok!
Kibir yok! "Ben kurdum! Ben yaptım! Ben kurtardım ülkeyi!" deyip ne şirke düşüyor peygamber katında ne de kibir tuzağına! Neden? Çünkü onca ölümü, onca acıyı birlikte göğüslemişler. Aşını, emeğini, eşini, evladını tüm varlığını vatanın kurtuluşuna adamış bir Türk Milleti var yanında. Onca cehalete zulme rağmen esarete boyun eğmemiş. Milletini tanıyor. Kendini biliyor. Saygının beklenenin ötesinde olduğunun bilincinde, ektiği sevgi tohumlarının asırlara sığmayacağından şüphesiz, milletinin vefasından emin.
Atatürk dün öyle güzel birleştirdi ki bizi; 10. Yıl Nutkunu kendi sesinden dinlemenin ne demek olduğunu gözlerimizden akan yaş ve mahcubiyet anlattı. "Ne kadar sahip çıktık Cumhuriyet'e?" sorusunu soranlar "yurtta sulh, cihanda sulh" dedi anahtarı yine onun sözlerinde buldu ve birbirine sarıldı.
O'nun çatısı altında olmanın haklı gururu yeni bir defter açtırdı bize. El ele yürek yüreğe ve daima ileriye! Mustafa Kemal Atatürk diyor ki :
"Yurttaşlarım!
Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bundaki başarıyı Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak kararlılıkla yürümesine borçluyuz.
Fakat yaptıklarımızı asla yeterli görmeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak zorunda ve kararlılığındayız.
Yurdumuzu dünyanın en bayındır ve en uygar memleketlerin seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş rahatlık, araç ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkaracağız. Bunun için, bizce zaman ölçüsü, geçmiş asırların gevşetici anlayışına göre değil, asrımızın hız ve hareket kavramına göre düşünülmelidir. Geçen zamana oranla, daha çok çalışacağız. Daha az zamanda, daha büyük işler başaracağız. Bunda da başarılı olacağımıza şüphem yoktur. Çünkü, Türk milletinin karakteri yüksektir, Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir. Çünkü, Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk milletinin yürümekte olduğu yükselme ve uygarlık yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, pozitif ilimdir.
Şunu da önemle belirtmeliyim ki, yüksek bir insan topluluğu olan Türk milletinin tarihi bir niteliği de, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, yaratılış zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu devamlı olarak ve her türlü araç ve önlemlerle besleyerek geliştirmek millî idealimizdir."
Daha güzel günleri hep birlikte göreceğimize, Cumhuriyetin ilelebet yaşayacağına inancım tazelendi.
Kutlamalara katılanlar kadar katılmayanlara da minnettarım. Ne zamandır biz bize kalamamış, içtenlikle bir araya gelememişiz. Unutmuşuz, hatırlattılar.
"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." Bu söz bizim net ve kararlı esas duruşumuzdur.
Haydi selametle...