İlk defa yazmamak için direndim. Ama gelen maillere, bir zamanlar aynı ekmeği paylaştığım iş arkadaşlarımın sitemlerine kayıtsız kalamadım.

Söze başlarken, her şeyden önce altını çizmek istediğim; dün söylediğimi bugün unutmadım. Basında, şirketin kendini ifade ettiği cümlelerin çoğunu gün yüzüne çıkaran benim. Bölgede yaratılan istihdamın da, muhtarların öneminin de, santrallerdeki iş gücünün de hatta nesilden nesile devam eden üretimin de ne demek olduğunun bilincindeyim. 

Ama bir şeyin daha farkındayım. Paris İklim Anlaşması ile birlikte kömür ve doğalgaz ile çalışan santrallerden vazgeçilmesi gerekiyor. Vazgeçilmese ne olacak? Buradaki tüm kömüre ulaşılsa bile işletme ruhsatının da bir ömrü var. Sonra ne yapacak devlet? Bu enerjiyi nasıl arza döndürecek? Bugün değilse, yarın buradaki üretim dönüşmeye mahkum. Söylendiği gibi basit de değil doğalgaz ile çalışması falan. Kaldı ki dışa bağımlılığı arttırmaktan öteye gitmeyen bir öneri bu. 

Uzmanlara göre burası Güneş enerjisine dönebilir. Rüzgar enerjisine dönebilir. Önünde sonunda kömürden el çekmek durumunda kalacak devletimizin izleyeceği sonraki adımı ne olacak?

"Su kaynakları tehlikede" diyenlere anlatıldı mı? Bodrum'un nasıl susuz kalmayacağı? Karşıt düşünceleri susarak ya da gücü kullanıp zorbalıkla bertaraf ederek sonlandıramazsınız. Hele ki karşıt güç, yerel halk durumundaysa, yaşadıkları coğrafyada denge kurmak onlarla mümkündür. Asla onlara rağmen değil! 

Özel sektör yaptığı yatırımdan alacağı kara bakacak, onun arkasında duracak, duruyor. Bu duruş kamu vicdanını rahatsız ediyor olsa da "bu benim görevim, hakkım" diyor aldığı pozisyonu bozmuyor. 

Yedinci günün sonunda Muğla Valiliği tarafından yapılan açıklama ile öğrendik ki: hukuki süreç tamamlanmış! Geç olmadı mı? Bu bilgilendirme ve uyarı can yanmadan önce bu süreç başlamadan yapılamaz mıydı?

Devlet, işveren olduğu santral için neden bu kadar sessiz peki? Anlam veren var mı? Çünkü deyip söze girmek isteyen? Sorumluluk almak isteyen var mı? "Patronların cumhurbaşkanı ile arası iyi, devlet kolluk kuvvetleri ile kendi safını gösterdi" diyenlerin sayısı çok biliyorum. Ancak her düşüncenin teyide ihtiyacı vardır. 

Devlet meselesidir; enerji arzı doğru mu? Şirazesi nerede şaştı bu işin de görev kapitalizme yüz çevirdi? Kar hesabı olmayacak işlerde patron edası ile hesap tutulur, halkın gözünün yaşına bakılmaz, söylediği duyulmaz hale ne zaman gelindi? Hem ne uğruna!

Aktivistler, önceden halktan kopuk deniyordu. Bir dönem bu net görülüyordu. Ve fakat bugün ana muhalafet genel başkanına kadar nöbet alanına indi. Bunun bir halk hareketi olarak görüldüğü Ankara'dan teyit almış oldu. Daha önce de İYİ Parti Lideri Akşener gelmişti. Gelecek Partisi, Memleket Partisi, TİP, TKP, HDP her geçen gün giden gidene. Halkın karşı çıktığı artık resmi kabul gördü.

Ayrıca böyle görmekte haklı. Çünkü Muğla'da bildiğim, tanıdığım kim varsa, ki öyle değerli, önemli, aklı selim, bilge kimlikler, STK'lar, yerli kimlikler bu işin karşısında. Yani dün karşı cephenin verdiği fotoğraftan çok bağımsız bir halde şimdi o çerçeve. Ulusal medyada, sosyal medyada uluslararası ölçüde bir tepki var. Yatırım ortaklarının her ikisi de itibar ve imaj açısından ciddi bir kayıp verdi. Ah almanın da ötesinde toplumdan dışlanma ile karşı karşıya kaldı.

Velhasılı, pek tabi ki son söz devletin. Devlet şimdi halkın neye isyan ettiğini de, üreticinin neden yuhalandığını da, devlet meselesinin ne ara siyasete malzeme olduğunu da, kolluk kuvvetleri ile halkın nasıl karşı karşıya geldiğini ve neden orantısız güç kullandığını da hepimize anlatmalı. Akbelen'de bir cenaze mi var yoksa orası bir festival alanı mı? Doğrusu sadece fotoğrafa bakarak konuşursak her iki kanıyı da taşırız. 

Objektif olmak için daha fazla ağlamamak ve kimseyi aşağılamamak, ağlatmamak için devletin sesini duymaya muhtacız.

Sayın Cumhurbaşkanım, nereden nereye gidiyoruz? Üstelik her tarafın kendini haklı hissettiği bu düzende en çok kaybeden nasıl Türkiye Cumhuriyeti Devleti oluyor? Biz çıkamıyoruz işin içinden ama geleceğin ataları olarak aldığımız sorumluluk gereği annesi Akbelen'de ağaca sarılmış doğmamış çocuklarımıza bir not düşer misiniz? Akbelen'de olan ne ve biz neden acı çekiyoruz?

İlgili bakanlarımız ve siz bu konuda içimize su serpmek, burada yanan ateşe su olmayı lütfeder misiniz?

Biz "jandarma ile halk karşı karşıya geldi, halk devlete karşı ormanı koruyor" gibi tehlikeli söylem ve mottolardan rahatsızız. Bir tarafı acı acı gülümserken, diğer tarafı yerlerde sürüklenip ağlarken, isyan ederken görmek istemiyoruz. Devlet bir karar verdi belli. Ancak bu kararın gerekçesini yine bizzat devlet kendi halkına açıklaması gerekmez mi? Akbelen ormanından neden vazgeçtiniz? Lütfen bir açıklama yapar mısınız?

Sessizlik kaosu besliyor, yerelde görünen bu!

"Yurtta sulh, cihanda sulh" bizim başka gayemiz olmadı, olmayacak. Tüm polemikler bir tarafa sıyrılarak bir umut sizden açıklama bekliyoruz.

Haydi selametle...