İnsan oğlu ister istemez de olsa bazen haksızlıklarla karşılaşabiliyor.
Ya da şöyle diyeyim ..
Uğrayabiliyoruz.
Örneğin .
Bir yerde kuyruktayız.
Hadsizin biri gelir sıradakileri hiçe sayar önüne geçer.
Trafikte orta şeritte adam gibi araç sürersin arkandan gelir yapışır senden sellektör üzerine sellektör yapıp yol ister.
Oysa aynı yolun iki tarafı da boştur.
Yürüyen merdivene binersin adam merdiven yürüdüğü halde koşar seni ittirir yol ister.
Hastanede doktor sırası beklersin randevusuz gelir  bir şey soracam diye sıra dışı içeri girmek ister.
Bu örnekleri çoğaltabiliriz.
Aslında psikiyatristler buna kişilik ve davranış bozukluğu belirtisi gözüyle bakarlar.
Bu tip insanlar haksız oldukları durumlarda da devamlı kendilerini haklı çıkartmaya çalışırlar.
Karşısındaki kişiler bu durumlarla sık karşılaşan ve tahammülle davranıp alttan almaya çalışıp konuyu kapatmaya çalışırlar.
İşte o zaman ‘’Sen benim kim olduğumu biliyormusun’’  gibi kelime oyunlarına başlarlar.
‘’Bak şimdi seni nereden nereye kimlere şikayet edeceğim. Göreceksin’’ gibi davranışlara başlarlar.
Aslında çok basit bir olay veya yanlış anlaşılma ile başlayan gereksiz bir tartışmanın boyutu uzar da uzar.
Fakat çoğunlukla bu tür olaylara göz yumarız. Sabrederiz. Bazen de sabrımızdan susarız.

BUNU NEDEN YAZDIĞIMA GELİNCE

Geçenlerde yine bir olaya şahit oldum.
İsmini vermeyeceğim.
Belediye tesislerinin birinde çay içiyorduk eşimle.
Havanında güzelliğiyle ortam çok kalabalıktı.
Çalışanlar canla başla koşturuyor insanlara hizmet etmeye çalışıyordu.
Bence yoğunluğa gafil aldanmışlar yine de ikramları yetiştirmek için ter döküyorlardı.  
Bazı masalarda fincanla gelmesi gereken içecekler bardakla geliyordu.
Çünkü yetiştiremiyorlardı.
Bu kargaşayı fırsat bilen bir kişide bayan garsonu masasına çağırıp yüksek sesle azarlıyordu.
Kızcağız ezilmiş büzülmüş neredeyse ağlayacaktı.
Alt tarafı yan masanın çayı yanlış masaya gitmişti.
Belki 20 sinde bile olmayan hayatında ilk kez çalışıp alnının teriyle para kazanmaya çalışan bir kız çocuğuna o kadar milletin içerisinde bağırarak azarlayan ‘’Al bu bardağı götür’’ diye hakaret etmek ardından da buranın müdürü kimse gelsin diye efelenmek .
Müdür ‘’buyrun efendim ‘ diye gelip ‘’çok yoğunuz  servisler karışmış size hemen yeni çay getiriyoruz’’ demesine rağmen ‘’Siz benim kim olduğumu biliyormusunuz ? bakın daha kimleri arayacağım deyip. Zabıta amirliğinden başlayıp bir bardak geç gelen çay için daha isimlerini saymak istemediğim siyasetçisinden bürokratına araya aracı koyup aratan ‘’ben filan ünlü şirketin Genel Müdürüyüm’’ diyen kişiyi bir çokları gibi hayretle izledim.
Hadi haklıydın diyelim. Değildin ya..
İnsanlar geldi özür dilediler. İşletmenin  Müdürüne Elini yumruk yapıp kaldırıp vurmayla bile tehdit etmek . O durumda bile ‘’sakinleyecekseniz buyrun vurun’’ diyen bir Müdür görmemiştim.
İyi sabretti bence.
Fakat sebepsiz büyüyen tartışma yine de konu olaysız bir şekilde  kapandı ise ben o müdür arkadaşın sinirlerinin taş gibi olmasına ve efendiliğine bağlıyorum.
Fakat durup dururken TERBİYESİZSİN dediğin  o garson kızın gönlünü neden almadın?
O kızcağız hüngür hüngür ağlıyordu üstelik işi bırakacağını ifade ediyordu.
Ha  bu olayın bir başka yerde, hele de İstanbul gibi memlekette yaşandığını düşünün. Kim olursan olsun O mekanı adama dar ederler.