"Değişen yaşam koşullarına rağmen kaybetmememiz gereken bazı özellikler olduğuna inanırım. Bunların en başında 'adam olmak' gelir." Ersin Turan yazdı...
Yoğun iş hayatı, günlük koşuşturmalar, aşırı teknoloji bağımlılığı artık gözden düşmek durumunda olan “adam olmak” kavramlarını ve içeriklerini her şeye rağmen bize unutturmamalıdır.
Yaşamıyor olsak da, aklımıza getirmiyorsak da hatta unutmaya meyilli olsak bile bu “Adam olmak” konusunu ciddi olarak ele almamız gerektiği kanısındayım. Üzerinde düşünelim, araştırma yapalım, tartışalım hatta yazalım. Okudukça, sosyal ortamlarda tartıştıkça hepimizin insani eksikliklerimizle savaşmamız gerekliliğinin şart olduğunu görüyorum.
Adam olanlar ve adam olmayanlar arasındaki fark yalnızca büyük olaylarda ve geniş çaplı ortam şartlarında değil çok küçük nüanslarda bile kendini belirgin kılar. Adam olmak zor iştir, adam kalmak ise daha da zordur. Daha doğrusu sonu olmayan bir süreçtir.
Adam olanın farklı duruşu olmalıdır. Bu, zorlama ya da yalnızca dış görüntüde değil, kendiliğinden olan bir farklılıktır. Mevlana insanı bir ceviz benzetmesiyle tanımlar. Dış kabuk o güzel rengiyle dünyevi hazlar, sonra iç kabuk ve incecik bir zarla korunan beyaz iç. Kar beyazı ve tertemiz. Yeni doğan bir bebeğin duru saflığında. İşte insanın iç dünyası arındıkça bu farklılık da ortaya çıkar.
Adam olmak yılmamak ve vazgeçmemektir. “Nelerden yılmamak?” diye soracak olursanız; yaşamın zorluklarından, dışımızdaki insanların karşımıza çıkardığı sorunlardan, kaprislerinden, yalandan, iki yüzlülükten, günü kurtaran ucuz hesap yapanlardan, dünyevi hazların ve şan şöhret peşinde koşanlardan...
Adam olmak, üzerinde öğrenmemiz gereken dersler, aşmamız gereken sınavlar olan uzun bir yoldur. Akıl... Ahlak... Düşünce derinliği... Düzen ve disiplin... İnsancıl duygular... Hoşgörü... Empati... Sevgi... Bunlar yolun anahtarlarıdır. Sonsuz olan bu uzun yolda aksamadan ilerleyebilmek için, akıl yolun başıdır ve diğer her bir kelime o yolun duraklarıdır. Yola çıkılır ve duraklarda durarak öğrenilir. Sonunda sevgi noktasında bir soluk alınır.
Sonsuza varan bu yolda devam edebilmek için Konfüçyüs, “Adamlık insanlar için su ve ateşten üstündür. İnsanların ateşe ve suya girdiklerini ve bu yüzden öldüklerini gördüm ama adamlığa girip de bu yüzden ölen kimseyi görmedim,” der ve özelliklerini de, “Adam olan adam iç değerleri sever, bayağı adam dünya değerlerini sever. Adam olan adam hukuk sever, ilke sever bayağı adam her durumda göze girmeyi sever. Adam olan adam vakarlıdır ama kendini beğenmiş değildir. Bayağı adam kendini beğenmiştir ama vakarlı değildir,” sözleriyle açıklar.
Adam olmak, “O ne der, bu ne der?” düşünce ve sınırlaması ile yaşamamaktır. Ancak ölçülü ve dengeli yaşamaktır. “Kendi gibi” olmaktır. Başkalarının yalanlarına yalanla karşılık vermemektir. Başarı karşısında kazandım diye gururlanmamak, yenilgide kaybettim duygusuyla yılmamaktır. Yüreğine ve sinirlerine “Dayan” diyebilmek, herkesle dost olup erdemli kalabilmektir.
Her dakikayı, her saati emekle, hakça, alın teri ve akılla yaşamaktır. Saniyeleri bile bir gün gibi değerlendirmektir. Susması ve dinlemesi gereken yerde susmak, konuşması gerektiğinde az ve öz konuşmaktır.
Adam olan adam neşelidir, saygı duyulan ciddiyeti ile de kimseyi ürkütmez. Soylu, cömert, bilge, erdemli, adil ve yardım severdir. Sır saklar. Kendi hür iradesi ile kendini terbiye etmiş insandır. Düşünerek hareket eden ve düşünerek konuşandır.
“Biz adam olmayız,” sözü sanırım hiç birimiz için bilinmeyen bir söz değildir. Hiç hoşuma gitmese de, halkımızın diline ve aklına o kadar yerleşmiştir ki, “deyim” haline gelen bu tanım, yüzlerce yıllık geri kalmışlığın, cehaletin, okumamanın, düşünce tembelliğinin acı sonucudur. Bilançosu’ dur.
Her önyargı gibi, insanımızın bu yöndeki olumlu yaklaşımı, gayreti de kısıtlanmış oldu. Bu düşüncenin hala geçerliliğine karşıyım. Her insana akıl ve irade sunulmuş. Bunları kullanmak insanın kendi elindedir. İnsanımız elbette “Adam gibi adam” olabilir hatta olur!.
Adam gibi adam bu dünyayı terk ederken, “Namuslu yaşadım, bencil olmadım, toplumuma ve tüm insanlığa yararlı olmaya çalıştım,” diyen insandır. Bilim ve sanat bunu öğretir.
Adam gibi adam olabilmek görüldüğü gibi hiç de zor ve aşılmaz engellerle çevrili değil. İnsan aklı ve iradesi, “adam olmak” için gerekli istek ve arzuyu ve kendi isteğiyle ve kendi eliyle yaratabilir.
Hepimizin yanlışları olabilir, hepimiz yanlışlar yapabiliriz. Mesele yanlış adam olmamaktır. Bunun içinde bu yazımda “ADAM OLMAK” konusuna yer vereceğim. Adam olmak kolay değil, ya da adam gibi adam olmak kolay değil. Bu zamanda adam olmak tümden zor bir özelliktir. Oysa ortalıkta adamlıktan-insanlıktan nasibini alamamış, güzel kıyafetli, “ben adamım gibi gezen” birçok insanda vardır.
Bir insan; bilmem ne başkanı, vekil, bürokrat, bakan, genel müdür, holding yönetim kurulu başkanı, zengin işadamı, oda başkanı olabilir ama eğer yoksa meziyeti adam olamaz.
Noktayı koymadan, sözü yine Konfüçyüs’e bırakmak istiyorum: “Kesin kararlılıkla az konuşma birleşti mi adamlık çok yakındır. Konuşulmaya değer birine rastlanıldı ve onunla konuşulmadı ise bir adam ziyan edilmiş demektir. Kendisiyle konuşmaya değmeyecek birine rastlanıldı ve onunla konuşuldu ise sözler ziyan edilmiş demektir. Adam olan adam ne adamı ziyan eder ne de sözlerini ziyan eder”
İşte ben böyle bir adamı tanıdım .
Üstelik bu adam dört buçuk yıl önce SEVDAMIZ ORTACA diyerek çıktı yola .
Kalın sağlıcakla…